24 Ocak 2012 Salı

ZAMAN'e Gençleri

Bu ülke acıları da mutlulukları da aynı demde yaşadı "ZAMAN"ında.Bir yandan şehit düşen yiğitlerimize ağladı Nene Hatunlar, bir yandan vatanımızın kurtuluşuna sevinç naraları attılar. 



Yakınlarda Van depremine şahit olduk ne yazık ki… Binlerce can gözümüzün önünde diri diri gitti istemeden.Acımız büyüktü,saniye saniye izledik o bilançoyu.

Çok geçmedi 29 Ekim iptal edildi .

Dedik : “ Noluyor? ”

Dediler : “Acımız büyük!”

Bizim de acımız büyük abi , eyvallah , bu bayram da böyle olsun ,boynumuz kıldan incedir,dedik.

Sustuk … Van’daki canlara saygıdan…

Çok geçmedi üzerinden bir 19 Mayıs fırtınası tuttu bizi. Öğrenciler aylar öncesinden derslerden alınıyormuş, çocukların motivasyonu bozuluyormuş.

Dedik ki : “Yeter artık.”

Ben dedim şayet kendi kendime : “29 Ekimime dokundun,bari 19 Mayısıma dokunma !”

Sonra baktım ki yine yalnız başıma avaz avaz bağırıyorum. Etrafımdaki arkadaşlarım bile diyorlar ki :

“Zaten çok yorucu oluyor ,stada gidiyoruz direk gibi duruyoruz saatlerce.Boşuna ,her şey boşuna.”

Onları bilmem ama bizim içimizde hala bir vatan aşkı var.O stadyumda okunan bir şiir bile tüylerimizi diken diken etmeye ,milli bilincimizi artırmaya yetiyor.

Madem 19 Mayısın yarattığı boşluklar,derslerden alıkoyuşlar sizi rahatsız ediyor. Bu ülkede dini bayramlarımız da 4 gün oysa biz 9 gün tatil yapıyoruz …

O da bayram ,bu da bayram …İkisinde de derslerden uzak kalıyoruz ?

Ağzımızı açtığımız zaman bu ülkede eşitlik var laiklik var diyip sıyrılıveriyoruz köşeden köşeden.

Demem o ki din de gerek bu ülkede,dini yaşamamız için ortam da gerek .O ortam ki kanlarla bezenmiş vatan toprağıdır.

Sen istersen ANMA ARKADAŞ !

Ben Irkçıyım,Ben Atacıyım,Ben Milliyetçiyim,Ben Vatancıyım, Ben Geriyim, Ben Dinciyim...

Ama ben hala Atatürk’ün : “Ey Türk Gençliği” diye seslendiği GENÇLİĞİM .

"ZAMAN"e gençliğine selam olsun !

6 Ocak 2012 Cuma

Ringo Ringo Şişeler

Gregorian Takvimi sağolsun,var olsun . İsmini biraz ılımlılaştırdık ,daha bir samimileştirdik ve biz ona “Miladi Takvim” diyoruz ailecek .Bir de yeni yıl diye bir şey var bu Türkiye’de.


Şimdi bu şişe çevirmece oyunundan sonra ,bir de şişe devirmece oyunu var.Oyun çok zevkli. Yılbaşında her mekan bangır bangır bağırıyor :

Giriş şu kadar lira sonra sınırsız içecekler…

“Hoşuna da giderse bedaveee.”

Devir devirebildiğin kadar ..

Sabaha kadar ringo ringo şişeler

O kadar içersem ölür müyüm ,kalır mıyım zarar görür müyüm düşünmece sistemine son verdiğimiz andır …

Agaya beleş ,için abiler,ablalar !

Kafan güzel olduktan sonra önüne sek bir yerli içecek de koysalar hoşuna gider devirdikçe deviresin gelir..

Nasıl olsa agaya beleş.

Şimdi masaya bir sürü şişe koymuşlar,senin başın dönmüş bir kere. Masada ne var ne yok görmüyorsun .Sonra yerli içecekleri de deviriyorsun yanlışlıkla,ama o mayhoşlukla ne götürdüğünün farkında değilsin.

Son dakika haberleri başlığı altında Türkiye’ye rezil oluyorsun o an:

“Kaç Yerli Şişe Devrildi” diye ! ( “Kaç Şişe Sallanıyor” adlı yazıyı okuyanlar aşina bu duruma.)

Devirsen suç ,devirmesen suç .

Al bir de burdan yak bir sigara Türkiye bu sivil durumuna.

Aşağı tükürsen sakal , yukarı tükürsen bıyık !

Happy Christmas genç(Ş)ler

25 Aralık 2011 Pazar

Yabancılarla Gün-DEMLENDİK

Ah ah içimiz yanıyor,ölüyoruz,bitiyoruz …


Öyle basit ölüp bitmelerden değil bu tabi ki! 

Neye niyet neye kısmet diyerek oturumu açıyorum . 

Lise yıllarında hepimizin Psikoloji dersine ev sahipliği yapmış olan bir Pavlov vardı,hani o unutulması mümkün olmayan “Pavlov’un İti” vardı bir de. 

Eline hademelerin elektrikler kesildiğinde tenefüsü haber vermek için kullandığı zillerden alıyorsun ,köpeğe zili çalıyorsun,tık yok .Zili saklayıp bir parça eti alıp gösteriyorsun ,salyalar ağzından akmaya başlıyor.Sonra önce zili çalıp ardından eti uzattığında köpek bu duruma yavaş yavaş alışıyor.Sonraları daha et gelmeden zili görür görmez salyaları akıtmaya başlıyor.Olay bu kadar basit,buna klasik koşullanma diyoruz.

Şimdi televizyonlarda öyle bir sürü reklam var. Bangır bangır bağırıyor adamlar şu lastik iyi arabanızda kullanın diye, araba sahibi vatandaşlarda o lastiğe karşı tık yok.Şöyle güzel yabancı bir kızı koy reklama …Reklamda önce kızı göster,erkekte salyalar akmaya başlar.Reklamda önce kızın gösterilip ardından lastiğin gösterilmesiyle beraber lastiğe karşı ilgi bir hayli artar. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.”mantığıyla hareket eden erkekler vasıtasıyla lastik satışları depar atar.Buna da yabancı kızlara karşı klasik koşullanma diyoruz.

Sonra yine münasip bir ‘püskevit’ reklamı yapılsın.Önce püskevitler ekranlarda defalarca gösterilsin,kızlarda tık yok.Ama reklamda püskeviti sakla,şöyle yakışıklı yabancı erkekleri göster,hanım hanımcık kızlardan salyalar akmaya başlar.Yakışıklı erkeklerin ardından püskevit ekrana çıkartılırsa bir süre sonra püskevit satışlarında fırlama an meselesidir.Buna da yabancı erkeklere karşı klasik koşullanma diyoruz. 

Gel gelelim asıl mevzuya.Tarihte bize şunu yaptılar,bunu yaptılar diyip milliyetçi tutumlar sergileriz.Her gün bir yığın dolusu sayarız içimizden türlü türlü ,sonra boykotlar filan yaparız. Ama gel gelelim onlarla aynı mekana girdiğimizde Türkler şöyle,Türkler böyle diyip mantığa bürünür,onlardan oluveririz. 

Sözüm ona Allah aşkına yabancı sevdanız tutup da geçmişteki gibi yine "Onlardanız" demeyiniz !!!

Evet, “Pavlov’un İti”nden geldik nerelere. 

Atalar ne demiş : “Gelin binmiş deveye ,gör kısmeti nereye.”

20 Aralık 2011 Salı

Kaç Şişe Sallanıyor?

İlkokuldayken öğretmenimiz 5 kişiyi tahtaya kaldırırdı.5 kişi sallanır ve şu şarkıyı söylemeye başlardık...


“5 küçük şişe sallanıyordu içlerinden biri pat düştü yere.” 

En baştaki yere çöker diğer 4 kişi ayakta kalırdı.Sonra devam ederdik:

“4 küçük şişe sallanıyordu içlerinden biri pat düştü yere” biri daha çökerdi yere.

3 küçük şişe sallanıyordu içlerinden biri pat düştü yere.

2 küçük şişe sallanıyordu içlerinden biri pat düştü yere.

1 küçük şişe….

En son hep bir ağızdan alkışlayarak: 

“Kalmadı şişe, düşe düşe düşe.” diye sonlandırır şarkıyı, yerlerimize geçerdik.

Eğlenirdik o zaman böyle şeylerle.Tabi geriye doğru sayı saymayı öğretmenin de ufak ve eğlenceli bir yoluydu öğretmenimiz için.

İlk düşmek hep kötüydü bence,yerde çömelir beklerdin de beklerdin oyunun bitmesini.
Tabi bir de pat diye düşüyorsan…Yani hiç beklenmedik bir anda durum daha da vahimleşiyordu.

Şimdi kaç kişi sallanıyor o dağlarda bilmiyorum.Tek bildiğimiz şey var ki; o da her gün bir yenisinin pat diye yere düştüğü ve bizim yere düşen yiğitlerimizi, keyif çayını yudumlayarak seyreden insanların olduğu.

Onlar da bu şarkıyı söylemek için sabırsızlanıyorlar : 

“Kalmadı şişe ,düşe düşe düşeeee.”

Yoksa onlar da mı oyun oynuyorlar ?

19 Aralık 2011 Pazartesi

Bu Küllük Başka Küllük: Kurban Bayramı'nda bile her koyun kendi bacağından...

Bu Küllük Başka Küllük: Kurban Bayramı'nda bile her koyun kendi bacağından...


Her şehirde binlerce genç kız..Hepsi ayrı renk…Hepsinin tadı başka …Hepsi birbirinden güzel… Biri anyadan gelme, diğeri Konya’dan. Gel gel...


Gel gelelim bu kadar kızı barındıran mekanlar gelişmişliğin,modernliğin,genişliğin tavan yaptığı başkentte de olsa, genelde son model ‘Bmw’lerde, ‘Audi’lerde kurulmuş, burnu havada erkekler tarafından,günde en az iki kere tavaf edilir.Gözüne kestirdikleri varsa…Üç de tavaflarlar,beş de…İbadette sınır tanımazlar.

Hadi son model arabayı altına çekip, kızlara para yedirmeyi adet edinmiş zengin bebeleri anlarım da. Kırkına merdiven dayamış,babam yaşındaki insanların ne işi var orda? Evde bekleyen eşlerinin, tavaf ettikleri yerden hiç haberi yok muhtemelen. 

Adam bir kere ibadetin gizli olanının makbul olduğunu benimsemiş arkadaş ! Niye haberi olsun ki evde bekleyenin.

Mamafih, yurdum insanına hak vermeye başladım. Dişi kuyruk sallamazsa bilmem kim dolanmazmış. Elde ne kızlar var paşam senin haberin var mı? Analar ne namuslu kızlar yetiştirmiş, adam olsun diye büyük şehirlere göndermiş de, kız edebini ayağının altına almış çiğnemiş. Emeğe saygı duymadan! 

Görüyoruz bazen bayram dönüşlerinde, elleri valizlerle hantal hantal gelenleri..Haline baksan acırsın;üzerindeki markalı, buram buram para kokan kıyafetlerden utanır,empati damarını kabartırsın o an…Ama gel gör ki o kız, iki saat sonra yüz seksen derece değişip kendini piyasaya sürer..Resmen rafta satışa yeni sunulmuş eşyaları hatırlatır. Görünüşü cezbeder... 

Sosyetedeki bir ünlünün üstünden çıkıp da, onun üstüne konuvermiş gibi duran, dantelli, transparan bir elbise… İkizler gelene geçene selam ediyor, ben buradayım diyor…Ateş kırmızısıyla badanalanmış dudaklar günaha çağırıyor. İşte sen bu ahval içinde, az önce kendi üstündeki ateş pahası kıyafetlerden utanışını, düşündüklerini önüne koyup kendine : 

“Meğer ben de amma aptalmışım be” muamelesini yaparsın.

İnanın bana okul bitip de akşam olunca… Kızların bazıları var ki; koşa koşa gidiyor odasına, önce vicdanını çıkarıp koyuyor kangurusuna,sonra edebini,e tabi bir de masum Anadolu kızı kimliğini…

Bir gün forslu bir arabadan inen bir kızı, diğer gün başka bir arabaya doğru, platform topuklarla yürürken görmek mümkün. Arabaların camları siyahla usullüce kapatılmış.Hani öyle içinde Brad Pitt,Justin Tİmberlake,filan olsa …Yoğun ilgiden dolayı, kendini halktan sakınmak için yaptırmış olsa anlarım..O arabaların kullanılma amaçları farklı… Camlarsa ışığı geçirmesin, olay mahali tespit edilmesin diye…

Sonra insanlar gelip de koca şehirde okumaya korkar oluyor.

Üniversite hayatı bambaşka bir şey ,bunu az çok herkes biliyor.

Ama etliye sütlüye karışmazsan, bir zarar görmezsin kimseden. Etrafımızda Koministi de var, sağcısı da, solcusu da, sosyal demokratı da, Hristiyanı da,Yahudisi de,Alevisi de,Kürdü de,cemaatçisi de,tarikatçısı da…Her dilden,her renkten,her cinsten insan var.
Eğer olay mahalinde,zanlılarla aynı havayı soluyorsanız şayet,aynı kefeye konulmamanız söz konusu bile olamaz. Tümevarım diye bir şey söz konusu bu hayatta.

Ama unutmamak gerekir ki : Kurban Bayramı’nda bile her koyun kendi bacağından asılır!

Sarı saçlım mavi gözlüm şarkısını biraz değiştirerekten şimdi şunu mırıldanmak isterim : 

Eli kınalı Anadolu kızları nerde , nerde ,nerde?